Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından üniversitede başlayan protestolar İstanbul’un pek çok yerine yayıldı. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek amacıyla Kadıköy’de gerçekleştirilen eylemde gözaltına alınıp tutuklanan İstanbul Üniversitesi öğrencisi Şilan Delipalta, tutuklanma süreçlerine ve hapishane deneyimine ilişkin medyaport.net’in sorularını yanıtladı.

Konuyla ilgili haberi aşağıda siz okuyucularımızla paylaşıyoruz. Medyaport.net’in 15 Şubat 2021 tarihli haberinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek eyleminde Kadıköy’de gözaltına alınarak tutuklanan Şilan Delipalta, yargılama sırasında hakimin yüzlerine, gözlerine hiç bakmadan tutuklama kararı verdiğini söyledi. Bakırköy Kadın Cezaevi’nde kalan ve herkese selam gönderen Şilan, “Beyazıt’ın kedilerine, hayatımın en güzel konukları feministlere, yüreği kayyumlara karşı direnişten yana olan herkese selam söylüyorum. Onlar sayesinde, buraya geldiğimden beri yalnız olduğumu hiç hissetmedim” diyor.  Şilan, cezaevinde yaşadıklarını “Kadın pedine ulaşabilmenin bu kadar hayati ve kritik birşey olduğunu burada daha iyi anladım” diye anlatıyor. 

Şilan Delipalta, cezaevinden medyaport.net’in sorularını yanıtladı:

– Kimdir Şilan?

– Ben Şilan, İstanbul’da sosyal hizmetler bölümü öğrencisiyim. Annem Dersimli, babam Maraşlı. İkisi de işçi olan bir anne babanın en büyük, ancak onlara sorarsanız en küçük çocuğuyum. Daha kendini feminist olarak tanımlamadan, iki kız kardeşiyle kadın dayanışmasının en güzel hallerini tatmış biriyim. Güngören’in yoksul bir semtinde, bana sorarsanız uysal, aileme sorarsanız yaramaz ve hırçın bir çocukluk geçirdim. Kabataş-Bağcılar tramvay hattında nadir zamanlarda denizi görünce sevinen şimdi ise denizden hiç gözünü ayırmayan yeni yolların heveslisiyim.

– Boğaziçi’ne destek eylemleri sırasında gözaltına alındın. Eylemlere katılma sebebin neydi?

– Öncelikle üniversitesi bölünen, kayyum rektör Mahmut Ak’ın ceremesini çekmiş bir üniversite öğrencisi olarak bu soruyu cevaplandırıyorum. Boğaziçi’ne kayyum atanması tüm üniversiteleri ve memleketi ilgilendirmekte. Eylemlerdeki coşku ve öğrencilerin itiraz hakkının olduğunu tekrar hatırlatan cüret ve sonunda demir kapıya takılan kelepçe. Bu görüntüler benim gibi pek çok üniversite öğrencisini yer yer öfkelendirirken yer yer de itiraz etme isteğiyle doldurdu. Sonuçta bu ülkenin geleceği biziz, bizim de söz hakkımız var. Bu söz hakkını kullanabilmek için ben de Boğaziçi öğrencilerince yapılan çağrılara uydum ve destek vermek için Kadıköy’deki eyleme katıldım.

– Kadıköy’deki gözaltı nasıl gerçekleşti?

– Aslında çok değil birkaç ay önce erkek şiddetine karşı yine sokaklarda kadın eylemlerine katılmıştım. Kadıköy’de yüzlerce öğrenciyle birlikte yürümenin coşkusu da bir başkaydı. Her sokağın sonunun polis barikatına çıktığı, fısıltılarla gözaltı haberlerinin her yere yayıldığı, kaçmakla korkmak arasında kalınan bir anda yapılan bu itirazın etkisinde haklılığımızın payı olduğunu düşünüyorum.

Tutuklamaları protesto eden sloganlar attığımız anda benim de bulunduğum yere bir polis saldırısı gerçekleşti. Yürüyüş yapan kalabalıktakiler teker teker gözaltına alınmaya başlandı.

Üç erkek polis üzerime koştu. Biri kolumu kırarcasına arkaya büktü, ‘hadi şimdi slogan at bakalım’ dedi. Sonrasında beni yere yatırıp demir bir kelepçeyle ters şekilde kelepçelediler. Duruma tepki göstermek istediğimde omuzuma bastırarak, bağırmaya devam edersem kötü olacağı söylenerek tehdit edildim. İki polis beni iterek arabanın içine düşürdü. Aracın içinde iki kişi daha vardı. Birinin hayatında ilk defa eylemlere katılan bir öğrenci, diğerinin ise gözaltı işlemine itiraz eden biri olduğunu öğrendim. Bu kişi arabasıyla giderken öğrencilere müdahale edilmesine tepki göstermiş, sonrasında arabasından indirilerek gözaltına alınmış. İşin tuhaf yanı arabada köpeği kalmış, gözaltı aracında köpeğini merak etmeye devam ediyordu. Hayatında ilk defa eylemlere katılan öğrenci arkadaşımız ise biber gazından etkilenmişti. Hepimizin kolları kelepçeli olduğu için yanan gözlerine müdahale edemiyorduk.

– Peki karakolda neler yaşadınız?

– Karakoldayken tekrar ters kelepçe yapmak istediklerinde buna karşı çıktım. Bunun üzerine bir erkek polis ‘ne yapalım seni avukat görüş odasına mı götürelim, orada mı takalım kelepçeyi’ dedi. Kameraları göstererek ‘burada kamera var, her şeyi çekiyor’ dedim, bunun üzerine düz kelepçe yaptılar. Sonrasında Vatan Emniyete götürüldük. Orada yedi sekiz otobüs dolusu öğrenci vardı.

Muayene işlemlerinden sonra benim de içinde olduğum yedi sekiz öğrenciyi ayırarak savcının bizi görmek istediğini söylediler. Ertesi sabaha kadar emniyette tutulduk ve sonrasında adliyeye götürüldük. Adliyede saatlerce bekletildikten sonra tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edildik. Hakimin duruşma boyunca gözlerini hiç görmedim. Hiç bize doğru bakmadı. Karar için dışarı çıkarıldığımızda hakimin bizlerin konuşmasına hiç aldırış etmemesini düşünürken, karar açıklanıyor diyerek bizi içeri çağırdılar. O sırada hakimin sadece isimlerimizi söylediğini duydum. Tutuklandığımı bile, benimle beraber tutuklanan diğer arkadaşımdan öğrendim. Yüzümüze bile bakmayan, gözlerimizi bile görmeyen biri tarafından tutuklanmış olduk. Sonrasında muayene için Bayrampaşa’ya götürüldüğümüzde o sırada televizyonda açık olan CNN’de çoktan bizimle ilgili açıklamalar yapılmaya başlandığını gördüm.

– Cezaevinde bir kadın, bir öğrenci olmayı anlatır mısın?

– Başta çok gerilmiştim, çıplak aramaya maruz kalacağımı düşünmüştüm. Annemin, yakınlarımın yanında bile soyunmaktan çekinen ben, cezaevine girişte böyle birşeye maruz kalmaktan endişelenmiştim. Normal bir arama yapılarak cezaevine girdikten sonra, hücreye konulup arkamdan kapı kapatılınca derin bir oh çektim. Düşünsenize hücreye girdiği için rahatlayan biri… Beni ilk koydukları hücre soğuk ve pisti. Kasvetli bir alana bakıyordu. Sonrasında alındığım hücre görece daha iyiydi. Buna alıştım derken alındığım ve şu an bulunduğum üçüncü hücre aralarında en iyisi. Burası tam bir belirsizlikler alemi. Üniversitedeki öğrenci işlerini aratmayacak bir yavaşlık, hantallık ve belirsizlik hali var. Gözaltında yaşanan hukuksuzlukların bizi tutuklamaya kadar varabileceğini fark etmiştik, hatta kendi aramızda cezaevi kitap listesi bile yapmaya başlamıştık.

– Cezaevinde günün nasıl geçiyor?

– Bir sabah bir akşam olmak üzere saat sekizde sayım oluyor. Sabah onunla uyanıyorum, kaçta uyuyorum onu bilemiyorum. Sayım sırasında ayağa kalkıp demir kapının sürgüsünün açıldığı yere bakmamız isteniyor. Şu sıralar Ateşi Çalmak romanına başladım. Bu arada cezaevindeki en güzel şey ve belki de hayatımın en güzel deneyimi; avlu. Gün içinde bir sürü kadının küçücük bir alanda yürümelerini izliyorum. Beni gördüklerinde iyi olup olmadığımı, ihtiyaçlarımı soruyorlar. Bu arada dikkatimi çeken birşeyi söylemek istiyorum. Kadın pedine ulaşabilmenin bu kadar hayati ve kritik birşey olduğunu burada daha iyi anladım. Dışarıyla aynı olsa bile ped fiyatları bana yüksek geldi. Burada ekonomik anlamda buna erişemeyen pek çok insan olduğunu düşünüyorum.

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Beyazıt’ın kedilerine, hayatımın en güzel konukları feministlere, yüreği kayyumlara karşı direnişten yana olan herkese selam söylüyorum. Onlar sayesinde, buraya geldiğimden beri yalnız olduğumu hiç hissetmedim.

Blogumuzda yer alan haberler CİSST yayın ilkeleriyle ve CİSST terminolojisiyle örtüşmek zorunluluğu taşımamaktadır.

16.02.2021